365bet籭

Ruanda soykırımından kurtulan yazar: Filistin'de yaşananlar 1994'te yaşananların aynısı

Ömer Faruk Madanoğlu
07.04.2025
İٲԲܱ

"Filistin’de yaşananlar, 1994’te Ruanda’da yaşananların aynısı. Benim yaşadıklarım, dünyayı daha iyi bir yer yapmak için bir adımdır, ama bu kendi kendine olmayacak. Konuşmalıyız"

1994'teki Ruanda katliamından son anda kurtulan yazar Claude Gatebuke, İsrail'in Gazze'de işlediği katliamlarla Ruanda’da yaşananlar arasında fark olmadığını söyledi.

7 Nisan Ruanda Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü'nde AA muhabirine konuşan Gatebuke, Ruanda soykırımı sırasında yaşadıklarını ve bunun Gazze’de görülen acıya nasıl benzediğini anlattı.

Ruanda'nın başkenti Kigali’de yaşadıklarını ve ülkenin uzun yıllar iç çatışmalarla boğuştuğunu belirten Gatebuke, “Soykırım başladığında ilk hatırladığım şey, 6 Nisan 1994 gecesi duyduğumuz iki büyük patlama sesiydi. Kigali’de patlama seslerine alışkındık çünkü Ruanda’da yıllardır süren bir savaş vardı. Bu savaş, soykırıma zemin hazırlayan şeydi.” dedi.

İki kız kardeşi ve ebeveynleriyle yaşadığı evde, annesinin odalarına koşarak dönemin cumhurbaşkanının uçağının vurulduğunu söylediğini anlatan Gatebuke, yaşının küçüklüğü nedeniyle olayın ciddiyetini kavrayamadığını, futbol turnuvalarının erteleneceği için üzüldüğünü dile getirdi.

"Komşularımız kurtardı"

Kısa süre sonra tüm başkentte bombaların patlamaya, mermilerin havada uçuşmaya başladığını dile getiren Gatebuke, şunları kaydetti:

“Kısa sürede bombalar patlamaya başladı. Mermiler bir yandan patlıyor, bir yandan başımızın üstünden vızıldayarak geçip başka yerlerde infilak ediyordu. Her yer kaosa sürüklendi. İnsanların ağlayışlarını, yardım çığlıklarını duyuyorduk. Hayvanlar bağırıyor, komşular 'yardım' diye sesleniyordu. Aynı zamanda aşırılıkçı Hutu milisleri, Tutsilerin yaşadığı evleri tek tek gezerek onları öldürmeye başlamışlardı. Biz de bir depoya saklandık. Geceleri evimize girip bizi arıyorlardı, öldürmek için. Ben, annem ve iki kız kardeşim oradaydık. Sonra komşularımız gelip bizi depodan çıkardı ve gizlice başka bir komşunun evine götürdü. Bugün hayatta kalanların çoğu, Hutu komşuları tarafından kurtarıldı. Onlar bize barınak sağladı, bizi sakladı. Gittiğimiz evde başka insanlar da vardı. Ancak bir süre sonra burası da çok tehlikeli hale geldi. Milisler evleri tek tek gezerek insanları öldürmeye devam ediyordu. Silah, bıçak ve sopalar kullanıyorlardı. Aynı zamanda başka katliamlar da oluyordu. İsyancılar organize bir şekilde insanları toplayıp kameralardan uzakta öldürüyorlardı.”

Şiddet olaylarının artmasıyla sığındıkları evdeki aileyle birlikte Kigali'yi terk ettiklerini belirten Gatebuke, saklandıkları yerden çıktıklarında sokakta parçalanmış cesetler gördüklerini, bazı evlerin yandığını ve yanmış insan kokusu nedeniyle mide bulantısı yaşadıklarını aktardı.

Başkentten kaçmak için bir kamyonet şoförüyle anlaştıklarını ve Ruanda’nın kuzeybatısına gittiklerini kaydeden Gatebuke, “Yolda kontrol noktalarında durduruluyorduk. Hutu mu yoksa Tutsi mi olduğumuz kontrol ediliyordu ve öldürülmekle tehdit ediliyorduk. Ancak birileri araya girerek bizi kurtarıyordu. Bir kontrol noktasında sadece beni ve annemi ayırdılar. Adamın biri gözlerimin içine bakıp ‘Hayata veda et’ dedi. Bizi yoldan çekip küçük bir marangoz atölyesine götürdüler. Sonra, ‘Şu bağıran insanlardan kürek ya da kazma alın ve mezarınızı kazın. Sizi öldürdükten sonra gömeceğiz’ dediler. Ancak biri gelip ‘Zaten ölecekler, bırakın başkası öldürsün’ deyince serbest bırakıldık.” ifadesini kullandı.

Milislerden kaçarak Gisenyi’de bir ailenin evine sığındıklarını belirten Gatebuke, başkentte başlayan şiddetin tüm ülkeye yayıldığını hatırlattı. Gatebuke, yolculuk sırasında günlerce aç ve susuz kaldıklarını ve tek su kaynağı olan Kivu Gölü’nün hastalık yayması nedeniyle insanların öldüğünü vurguladı.

Gatebuke, birçok kez ölümle burun buruna geldiğini ancak Hutu komşuları ve kendisine yardım eden diğer insanlar sayesinde önce Kongo’ya, oradan Uganda’ya ve en sonunda ABD’ye kaçabildiğini dile getirdi. Gatebuke, bu dönemi hayatının en travmatik ve unutulmaz zamanı olarak niteledi.

“Uluslararası toplum samimi değil”

Ruanda soykırımından kurtulan Gatebuke, bugünlerde Gazze'de yaşayan insanların kendisi kadar şanslı olmadığını ifade ederek, "İsrail, Filistin’i hedef alıyor. Bu, vicdan sahibi herkesin karşı çıkması gereken bir durumdur. Devlet destekli soykırımlar, etnik temizlikler ve savaş suçlarına karşı uluslararası kurumlar sessiz kalıyor. Hatta bazıları para ve silah göndererek destek oluyor.” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail’in Gazze’de sivilleri hedef alırken sunduğu gerekçelerin gerçekle bağdaşmadığını vurgulayan Gatebuke, soykırımı meşrulaştırmak için çeşitli bahanelere sığınıldığını belirtti.

Dünyanın Filistin'de yaşananlara tepki vermedikçe büyük devletlerin harekete geçmeyeceğini söyleyen Gatebuke, şöyle devam etti:

“Soykırımı gerçekleştiren grupların sponsorları vardı. Ruanda katliamı, İngiltere, ABD ve Fransa tarafından destekleniyordu. Bugün Kongo’daki soykırımda da benzer durum yaşanıyor. Filistin’de yaşananlar, 1994’te Ruanda’da yaşananların aynısı. Benim yaşadıklarım, dünyayı daha iyi bir yer yapmak için bir adımdır, ama bu kendi kendine olmayacak. Konuşmalıyız."

Uluslararası toplumu soykırımlar konusunda samimi olmamakla eleştiren Gatebuke, "Sadece kendi çıkarları söz konusu olduğunda harekete geçiyorlar. Ama Filistin ve Kongo gibi yerlerde gerçek soykırımlar yaşanırken kimse müdahale etmiyor. Aksine, suçlulara destek veriliyor. Bu da uluslararası toplumun soykırımı gerçekten umursamadığını gösteriyor. Seçici davranıyorlar ve bu çok tehlikeli. Ama ne olursa olsun konuşmaya ve harekete geçmeye devam etmeliyiz. Bu dünyayı değiştirmek için başka bir yol yok." diye konuştu.

“Soykırıma sessiz kalamayız”

Gatebuke, küçükken Ruanda’da etnik grupların varlığından habersiz olduğunu belirterek, “Herkes siyahtı, aynı dili konuşuyordu, aynı kültür ve dine sahipti. İnsanları soylarına göre tanırdık, o kadar. Ama Belçikalılar, zamanında kimlik kartı dağıttığında bu kartlara etnik kimlik yazılmıştı. Özellikle kimsenin sizi tanımadığı yerlerde bu kartlar sizi kolayca hedef haline getiriyordu.” dedi.

1990’a kadar ülke içinde ciddi bir etnik gerilimin olmadığını anımsatan Gatebuke, savaşın başlamasıyla tarihsel hesaplaşmaların yeniden gündeme geldiğini anlattı.

Gatebuke, sadece 1990-1994 yıllarında binlerce insanın uzuvlarının kesildiğini, çok sayıda sivilin işkence gördüğünü hatırlatarak, “Ruanda küçük bir ülkeydi. O dönemde sadece 8 milyon nüfusu vardı ve dünya genelinde nüfus yoğunluğu en yüksek ülkelerden biriydi. Bu üç yıl içinde bir milyondan fazla insan evinden kaçtı. İsyancılar, insanları toplantılara çağırır, sonra onları sarar ve öldürürdü. El silahları ve korkunç işkence yöntemleri kullanılırdı. Hamile kadınların karnını kesmek gibi vahşetler yaşandı.” ifadesini kullandı.

Aşırılıkçı Hutu grupların “Tutsiler böyle şeyler yapacak” diyerek tüm Tutsi halkını hedef gösterdiğini kaydeden Gatebuke, savaşla birlikte silahların arttığını, yiyecek fiyatlarının fırladığını ve el bombasının bir şişe gazozdan ya da bir ekmekten daha ucuza alınabildiğini dile getirdi.

İki aşırı uç isyancı grubun iktidar mücadelesi nedeniyle akrabalarından çok sayıda kişiyi kaybettiğini anlatan Gatebuke, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ailemden onlarca kişiyi kaybettik. Geçenlerde annemle oturup kimleri kaybettiğimizi saymaya başladık, 79’a geldiğimizde durduk. 80’den fazla kişi… Büyükbabam, amcalarım, yakınlarımız. Cumhurbaşkanının uçağının vurulduğu gece yaşadığım korkuyu tarif etmek çok zor. Korkudan titriyordum, midem bulanıyordu. Sonra duygularım tamamen dondu. Bazı akrabalarım, insanların evlerinin tavanlarında saklanıyordu. Ev sahipleri onlara yemek getiriyor, tuvalet ihtiyaçlarını kovayla karşılıyordu. Sürekli kaçıyorduk. Ama birçok kişi hayatta kalamadı. Bu hikayeyi anlatırken sadece kendi akrabalarım için değil, bu şekilde vahşice katledilen tüm masum insanlar için konuşuyorum. Ruanda’da soykırım, hem mağdurları susturmak hem de uluslararası toplumu şantajla yönlendirmek için kullanılıyor. Bugün de soykırımlar yaşanıyor ve biz sessiz kalamayız.”