365bet籭

Analiz

İ-İ gerilimi: ABD savaşa katılır mı?

ABD'nin çerçevesini belirlediği şekilde kurulacak masaya İ'ın yanaşmaması durumunda savaşa katılması kaçınılmaz olacaktır

Dr. Abdullah Erboğa  | 19.06.2025 - Güncelleme : 19.06.2025
İ-İ gerilimi: ABD savaşa katılır mı?

İٲԲܱ

Akademisyen Dr. Abdullah Erboğa, İ-İ geriliminde ABD'nin konumunu ve bu durumun olası etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

13 Haziran'da başlayan İ saldırıları sonrasında merak edilen konuların başında ABD Başkanı Donald Trump ve ABD'nin nasıl bir tutum takınacağı geliyor. İ'in güvenliği meselesi 1948'den bu yana ABD dış politikasının temel önceliklerinden biridir. Başkanların bu duruma farklı yaklaşımları olsa da İ'in savunulması hedefinden taviz verilmediği görülür.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için
🔹 Anlık gelişmeler için

İ'in 7 Ekim sonrasında Gazze'de başlattığı soykırıma dahi yüksek düzeyde destek veren ABD yönetimleri, Orta Doğu'daki istikrarsızlığın genişlemesine de zemin hazırlamıştır. Bununla birlikte gün geçtikçe Başkan Trump'ın izolasyonculuğu merkeze alan ve tek taraflı olarak Amerikan üstünlük stratejisine dayalı dış politika stratejisiyle alışılageldik İ güvenliği önceliği arasında farklılıklar oluşmaya başlamıştır. İ bir taraftan ocak ayında Hamas ile varılan anlaşmanın aşamalarına ve içeriğine sadık kalmazken diğer taraftan bölgedeki saldırgan tutumunu devam ettirerek ABD'yi peşinden sürüklemeye çalışmıştır. Nitekim, Netanyahu hükümeti İ'a yönelik kapsamlı saldırıları ABD'nin desteğini almadan sürdürmenin oldukça zor olduğunu adı gibi biliyor.

İ'in askeri kapasitesi

Aslında Trump'ın ABD'yi uluslararası sistemdeki istikrarsızlıklardan ve gerilimlerden uzak tutarak izole eden ve oluşan maliyetleri bölgesel aktörlerin üzerine yıkmaya çalışan yaklaşımı İ-İ savaşında da kendini gösteriyor. Bu bakımdan, Trump'ın bir tutarlılık içerisinde hareket ettiğini söylemek mümkün. Trump'ın savaşın altıncı gününde "Orta Doğu'daki bir çatışmaya katılmak istemiyorum." açıklamasını yapması tam olarak bu perspektifi açıklıyor. Her ne kadar saldırılarda İ'e başta istihbarat ve kolaylaştırıcı askeri destekler sunsa da tam olarak savaşa katılmaktan kaçınan Trump yönetimi bu anlamda İ'in de tepkisini çekmiş durumda. Dolayısıyla, İ'in İ'da rejim değişikliği ve nükleer kapasitenin yok edilmesi merkezli hedefleriyle Trump'ın İ'a diz çöktürmeyi ve nükleer anlaşmaya zorlamaya çalışan yaklaşımı arasında bir gerilim yaşandığını söylemek mümkündür.

İ'in saldırıları ve İ'da yol açtığı tahribat elbette Trump'ın elini güçlendiriyor ve ABD'nin maliyete bulaşmadan İ'ı dizginlemesine fırsat aralıyor. Ancak İ'in stratejik hedefini tam olarak gerçekleştirmeden müzakere masasının kurulmasını istemediği de aşikar. Nükleer tesislerin vurulması ve İ füzelerine karşı korunmanın ancak ABD askeri kapasitesinin harekete geçmesiyle mümkün olduğunun bilincinde olan Netanyahu hükümeti ABD'yi bir şekilde savaşa sürüklemek istiyor.

Nitekim, hem saldırı hem de savunma anlamında İ'in uzun süreli olarak savaşı sürdürme imkan kabiliyeti pek olası değildir. Örneğin, dağın içinde yerin 81 metre derinliğinde kurulan Fordo Nükleer Tesisi ancak ABD'ye ait B2 bombardıman uçaklarından atılacak ve 60 metre derinliğe nüfuz edebilen GBU-57A/B bombaları ile vurulabilir. Bu kapasite İ'de mevcut değildir. Dolayısıyla, İ nükleer tesislerini ABD savaşa katılmadan vurabilmek imkansızdır. Nitekim, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in İ nükleer tesislerinin hiç zarar görmediğine işaret eden açıklaması da bu gerçeği yansıtıyor.

Savunma anlamında da İ'in ABD'ye ihtiyacı savaş ilerledikçe artıyor. Zira İ, İ'ın Tel Aviv, Hayfa ve diğer şehirleri hedef alan balistik ve hipersonik füzelerini durdurabilmek için katmanlı hava savunma sistemlerindeki stoklarını tüketmeye başladı. Bu noktada İ, İ'ın füze dalgalarına karşı koyabilmek adına ABD'nin mühimmat ve askeri desteğine ihtiyaç duyuyor.

ABD savaşa katılır mı?

ABD'nin savunma anlamında İ'e destek verdiği ve bu konuda Tel Aviv yönetimini yalnız bırakmayacağı biliniyor. Ancak saldırı boyutuna katılması konusunda tartışmalar devam ediyor. Eğer Trump, İ'ın istediği noktaya gelmemekte ısrar ettiğini ve füze saldırılarına devam ettiğini görürse operasyona yeşil ışık yakabilir. Nitekim, Trump'ın saldırı planını onaylaması ama saldırı emrini henüz vermemesi de tam olarak buraya işaret ediyor. Aslında ABD savaşa katılmadan İ'dan istediğini almaya çalışıyor. Dolayısıyla, Orta Doğu'ya kaydırılan uçak gemileri ve askeri kapasiteyi İ'ı caydırmak ve müzakere masasına oturtmak için kullanmaya çalışan ABD için savaşa katılmak ikinci bir seçenek olarak duruyor. Ancak ABD'nin çerçevesini belirlediği şekilde kurulacak masaya İ'ın yanaşmaması durumunda savaşa katılması kaçınılmaz olacaktır. ABD'nin savaşa katılması durumunda ise bir başka tartışma konusu gündeme geliyor. İ'da rejim değişikliği mümkün mü?

Rejim değişikliği mümkün mü?

ABD'nin savaşa katılmasının Orta Doğu'daki istikrarsızlığı artırıcı bir gelişme olacağı şüphesiz. ABD'nin savaşa katılmasıyla İ'da bir rejim değişikliği olması beklentisi için İ ve ABD'nin daha önce müdahil olduğu alanlarda nasıl bir tablonun ortaya çıktığına bakmak gerekiyor. Örneğin, İ'in 1982 Lübnan Savaşı sonrasında düzen kurmak bir yana ülkenin tam bir kaosa sürüklendiği biliniyor. Kaldı ki İ yok etmek ve yıkmak üzerine kurulu bir zihniyetle hareket ettiğinden onun için önemli olan gücün parçalanması ve devletlerin kendi iç istikrarsızlığında kaybolması hedefine dayanıyor. Öte yandan, ABD'de daha önceki Afganistan ve Irak müdahaleleri sonrasında iki ülkede de rejim değişikliği sonrasının kötü yönetilmesi ve yeni düzen inşa edilememesi gibi durumlardan dolayı başarısız devlet konumuna düşmüşlerdir. Nitekim Afganistan'da Taliban yönetimi geri gelmiş, Irak'ta ise ancak ABD'nin askeri olarak çekilmesinden sonra kısmı bir istikrar sağlanabilmiştir.

Buradan hareketle İ ve ABD'nin müdahil olduğu alanlarda geriye sadece yıkım ve kaos bırakmaları İ için de benzeri bir resmin ortaya çıkabileceği ihtimalini güçlendiriyor. Her ne kadar İ sosyolojisinde rejim karşıtlığı yüksek düzeyde olsa da sonuçta vatanlarının İ ve ABD işgaline uğramasını da kabul etmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla, İ toplumundaki rejim karşıtlığını geniş bir işgal kabulü olarak okumak son derece yanlıştır. ABD ve İ’in, İ lideri Ayetullah Ali Hamaney'e olası bir suikast düzenlemesi içerideki konsolidasyonu artırabilir. Hamaney'in tıpkı devrik lider Beşşar Esed gibi ülkeyi terk etmesi ise mevcut şartlarda pek mümkün değildir. İ ve ABD’nin rejim sonrasına tamamen hazırlıksız olması, İ toplumsal yapısının milliyetçi refleksleri ve rejimin kendisi ile ülke güvenliğini bütünleştiren yapısı dışarıdan bir müdahale ile rejim değişimini güçleştiriyor. ​​​​​​�

[Dr. Abdullah Erboğa Akademisyendir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın