Uluslararası Aile Forumu'nun ikinci gününde nüfusla ilgili panel yapıldı
"Küreselleşen Dünyada Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi" temasıyla düzenlenen Uluslararası Aile Forumu'nun ikinci gününde "Aşırı Nüfus Miti: Küresel Gündem Nüfusun Azalmasına Nasıl Katkıda Bulundu?" başlıklı panel yapıldı.

İٲԲܱ
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ev sahipliğinde "Küreselleşen Dünyada Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi" temasıyla Şişli'de bir otelde düzenlenen ve Anadolu Ajansının (AA) global iletişim ortağı olduğu Uluslararası Aile Forumu devam ediyor.
Forumun ikinci gününde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Lutfihak Alpkan'ın moderatörlüğünde "Aşırı Nüfus Miti: Küresel Gündem Nüfusun Azalmasına Nasıl Katkıda Bulundu?" başlıklı panel düzenlendi.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için
🔹 Anlık gelişmeler için
Alpkan, Türkiye'de 1970'lerin başında doğurganlık oranı 7'yken bugün bunun 1,5'in altına düştüğünü söyledi.
Uluslararası örgütlerin nüfus hızının düşürülmesiyle ilgili ülkelere destek verdiğini belirten Alpkan, "Ama iş bir ülkenin kendi nüfusunun azalması ve 2'nin altına düşüp de insani sürdürülebilirliğin tehlike altına girmesi durumunda uluslararası örgütlerin o kadar yardımcı olmadığını görüyoruz yani azaltma konusunda çok çaba gösterdiklerini fakat tekrardan yükseltme konusunda her milletin kendi başına kaldığını görüyoruz." dedi.
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi ğı Bilimleri Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Serdar Furtuna da dünyanın "patlamasına" engel olmak için 1940'lı yıllarda ABD menşeli vakıflarca nüfus kontrolü akımının başlatıldığını dile getirdi.
Küresel kuruluşların 1970 yılına kadar Türkiye de dahil 50 ülkede 400 saha araştırması yaptığını anlatan Furtuna, "Türkiye'de 1963 yılında yapılan araştırmada doğum hızı 6,7'ymiş, anketlerin sonucuna göre çocuk isteme oranı 3'müş. Aradaki fark, 3,7 oranında çocuk istenmiyor. Burada mesaj şu: Halk daha az çocuk istiyor ve doğum kontrolüne talep var. Halkın daha az çocuk istemesi yanlış bir önerge değil ama buradaki sorun bu araştırmaların çok sistematik olarak yapılması." diye konuştu.
Furtuna, yurt dışından gelen nüfus baskısının yanı sıra ülkelerin kendi içindeki etnik çalışmaların, askeri darbeler ve ekonomik krizlerin de nüfus düşüşünde etkili olduğunu söyledi.
Türkiye'de köylere giden mobil ekiplerin modern doğum kontrolünü anlatmaya çalıştıklarını, filmlerin çekildiğini, seminerlerin yapıldığını belirterek, "Sonuç hiç arzulanan şekilde olmadı. Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye hedeflenen oranın çok altında kalmış. Modern doğum kontrol yöntemleri kullanılmamış ama nüfus azalmış. Bunun sebebi, bireysel ihtiyaçlar ve önceliklerin değişmesi." ifadelerini kullandı.
"Asıl sorun aşırı nüfus değil nüfusun sürdürülebilirliği"
Malezya Kadın, Aile ve Toplum Geliştirme Bakanı Dato' Sri Hajah Nancy Shukri, nüfus artışının durmasının artık sadece ailelerin değil ulusal kalkınmanın da önemli bir meselesi haline geldiğini söyledi.
Shukri, "Malezya, 2071'de 46 milyonla nüfus zirvesine ulaşacak, ardından düşüş başlayacak. Bu, sadece bir sayı değil iş gücü daralması, yaşlı nüfusun artışı ve sosyal güvenlik sistemine yük anlamına geliyor." dedi.
Geçmişte uygulanan katı nüfus kontrol politikalarının uzun vadeli etkilerini de değerlendiren Shukri, aileleri desteklemek adına ebeveynlik eğitimi, mali danışmanlık, kreş teşvikleri ve esnek çalışma modelleri gibi çok sayıda politika geliştirdiklerini kaydetti.
Küresel doğurganlık oranlarındaki düşüş, Körfez ülkeleri ve Arap dünyası için de tehdit
Katar merkezli Doha Uluslararası Aile Enstitüsü İcra Direktörü Dr. Sharifa Noaman Al-Emadi, küresel doğurganlık oranlarındaki hızlı düşüşün, Körfez ülkeleri ve Arap dünyası için de ciddi demografik tehditler oluşturduğunu söyledi.
Al-Emadi, 1986'da Katar'da yüzde 5,3 olan doğurganlık oranının 2023 itibarıyla yüzde 2,3'e gerilediğine dikkati çekerek, "Katar gibi vatandaş oranının yüzde 20'nin altında olduğu ülkelerde bu düşüş çok daha kritik." değerlendirmesini yaptı.
Nitel ve nicel araştırmalarda gençlerin düşük doğurganlık tercihlerini etkileyen temel nedenlerin arasında yüksek yaşam ve evlilik maliyetleri, iş-aile dengesi sorunları ve geç yaşta evliliğin bulunduğunun ortaya konulduğuna işaret eden Al-Emadi, eşler arası güvenli ilişki kurulamaması, artan boşanma oranları ve çekirdek aile yapısına geçiş gibi sosyal değişkenlerin de çocuk sahibi olma kararını etkilediğine dikkati çekti.
"Bugün Avrupa, boş beşiklerin kıtası haline geldi"
Macaristan Demografi ve Aile Enstitüsü Başkanı Tünde Füresz, Avrupa'nın ciddi bir "demografik kış" sürecinden geçtiğini, çözümün aile odaklı politikalarla sağlanabileceğini söyledi.
Füresz, Avrupa'nın doğurganlık oranlarında dünya genelinde en düşük seviyede olduğuna dikkati çekerek, "Bugün Avrupa, boş beşiklerin kıtası haline geldi. Doğum oranları pandemi sonrası daha da düştü. Anayasamızda 'Anne kadındır, baba erkektir.' ifadesi yer alıyor. Bu, aile yapımızı koruma kararlılığımızın göstergesidir." diye konuştu.
Singapur Sosyal ve Aile Kalkınma Bakanlığı Uluslararası İlişkiler Direktörü Leow Siu Lin de nüfusun sürdürülebilirliği için sadece doğum oranlarını artırmanın yeterli olmayacağını, ailelerin güçlendirilmesine yönelik çok boyutlu yaklaşımın gerektiğini anlattı.
Leow, birçok ülkenin ortak sorunu haline gelen düşük doğurganlık oranlarının yalnızca ekonomik değil toplumsal ve kültürel yönlerinin de bulunduğunu dile getirerek, "Singapur'da aileler toplumun temel taşıdır. Bu yüzden politika ve programlarımızı aile merkezli bir bakış açısıyla yeniden şekillendirdik." diye konuştu.
"Kanunla kasten çocuk düşürme eylemi yasak"
Marmara Üniversitesi İnsan Ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemalettin Şahin de 1900'lü yıllarda Türkiye'nin nüfusunu azaltmaya yönelik girişimleri ve atılan adımları anlattı.
Şahin, 1927 yılında Türkiye'de nüfus sayımının yapıldığını belirterek, "Bu sayımda Türkiye'nin 13,6 milyon nüfusunun olduğu tespit edilir. Sayımdan önce bazı varsayımlar, bazı öngörüler var. Türkiye'de 5-6 milyon nüfus kalmıştır. Dolayısıyla durum vahimdir. Dönemin yöneticileri, bu tedirginlik içerisinde bu nüfus sayımını yaparlar fakat çıkan sonuç bir nebze de olsa devrin yöneticilerini sevindirir. 13,6 milyon, küçümsenmeyecek bir nüfustur ama yeterli değildir çünkü o tarihlerde Türkiye'de kilometrekareye 18 kişi düşmektedir." diye konuştu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'nin nüfusu artırma çalışmaları yaptığını, bebek ölümlerinin azaltılması, halk sağlığının korunması ve yurt dışından soydaş gücü şeklindeki uygulamaların hayata geçirildiğini kaydeden Şahin, "Bunun için Türk Ceza Kanunu'nda 1926'da çıkartmış. Kanunla kasten çocuk düşürme veya düşürme eylemi yasak yani tıbbi gerekçeler, sağlık gerekçeleri yoksa bir insan ya da bir hekim bir canlı çocuğu düşüremez." ifadelerini kullandı.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay da panelde ailenin korunmasına yönelik sunum yaptı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.